Yakutistan Saha Cumhuriyeti

Yıllar öncesinden beri merak ettiğim, bir gün gidebilir miyim diye düşlediğim, birçok kişinin nerede olduğunu bilmediği hatta adını bile duymadığı dünyanın en büyük ülkelerinden Yakutistan. Sibirya’nın kuzey doğusu 65.inci enlem de Rusya Federasyonun %20 si olan 3.103.200 km² yüz ölçümünde, yani Türkiye’den yaklaşık dört defa büyük sadece 1 milyon insanın yaşadığı, Moskova’nın 6 bin km. kuzey doğusunda, Kuzey Buz denizine (Arktik Okyanusu) sahili olan, Asya ile Amerika kıtalarının buluştuğu Bering Boğazı ile komşu dünyanın en soğuk yerlerinden özerk Yakutistan Cumhuriyeti.  Nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Yakutlar aslında Türk halkıdır ve ülkenin tam olarak adı Saha Cumhuriyetidir. Türkçe de Yakutistan olarak bilinmektedir. 

1932 yılında Lena nehri kıyısında kurulan Yakuts şehri, Yakutistanın baş şehri. Rus Çarlık dönemlerinde Lenin ve Stalin’in de aralarında bulunduğu birçok insan buralara sürgüne yollanmış, zor şartlarda çalıştırılmış. 250 bin nüfuslu Yakuts dünyanın en soğuk yerlerinin başında, kış ayları ortalaması, -45 derece, -50 C kadar hayat devam ediyor, -52 derece ise okullar ve resmi yerler kapanıyor. Bütün kış boyunca arabaların motorları devamlı çalışır vaziyette, yarım saatten fazla çalışmayan arabaların motorları hemen buzlanıyor ve artık yaza kadar çalıştırmak mümkün olmaz. Yani burada hayat, derin dondurucuda yaşamak gibi bir şey. Çok kısa süren yaz günlerinde ise hava sıcaklığı 35 derece ya kadar çıkıyor.  Yani yaz ve kış sıcaklık farkı 80 ile 90 derece olabiliyor.

Türklerin en eski boylarından biri olan Sahalar, 17. yüzyıldan beri Rusya ve Avrupa da Yakutlar diye anılmakta, bu nedenle yaşadıkları bölgeye Yakutistan (Yakutya) denilmiştir. Rusların Sahalar için kullandığı Yakut adı, Tunguzların onlara verdiği Yako isminin çoğul halidir. Günümüzde burası Rusya Federasyonu içinde özerk bir cumhuriyettir.

İşte böyle bir yere gidiyoruz…

Toplam 11 saat uçuş, beklemeler havaalanı gecikmeler falan nerdeyse 20 saate yakın yolculuk sonunda Yakutistan’ın başşehri Yakuts’a gelebildik. Küçük bir sürpriz, Moskova aktarma da valizler uçağa yetişemeyince orada kalmış, eller boş sallanarak otele geldik.

 Hafif bir sakinleşme sonrası şehir turu, Önce Hazine Müzesi.

20. yüzyılın başlarından itibaren bulunmaya başlayan altın ve gümüş, daha sonraları varlığı keşfedilen elmas, platin, uranyum, petrol, doğalgaz ve kömür ve bunların dışında daha birçok değerli maden buranın yer altı zenginlikleri. Hazine Müzesi’nde özellikle altın, gümüş ve elmas ağırlıklı ham ve işlenmiş kıymetli madenler ve bunlardan yapılmış göz kamaştırıcı mücevher, bunlar hakkında bilgiler, yerel kıyafetler, takılar, geleneksel şartlarda işlenmiş özel mücevher koleksiyonları, ilginç ve güzel bir müze.

Geçmiş tarihi olan birçok yerde “eski şehir” denilince çok yüz yıllar öncesine alt kültürler medeniyetler ve o döneme ait yaşamsal değerleri falan görürsünüz.  Yürüyerek eski şehre gidiyoruz. Burada yaşamsal geçmiş o kadar eski değil. Geleneksel Sibirya ahşap mimarisine sadık kalınarak inşa edilmiş restoran, kafe ve çeşitli hediyelik eşyalar satan mağazaların bulunduğu binalar. Geleneksel Sibirya evleri, soğuğa karşı izolasyon amaçlı kalın duvarlar arasına toprak konularak inşa edilen, dış cephesi ahşap ile kaplanmış, genelde tek katlı yüksek tavanlı düzgün görünümlü binalardır. Burada eski şehir, eski görünümlü binaların olduğu yer.

 1918 yılında Rusya Komünizm rejimi ile Lenin tarafından yönetiliyor ancak Çar yanlısı bir grup da eski sisteme dönülmesi için mücadele veriyordu. Çar taraftarları yani beyaz ordu ile, kızıl ordu arasında 1923 yılına kadar süren çatışmalarda, beyaz ordu mücadeleyi kaybederek tarihten silinir. Aslında bu bir iç savaştı ve epey kayıplar verilmişti. Bu tarihten sonra komünist parti bütün ülke de etkinliğini artırır ve Yakut halkı yani Saha Türklerinin bölgesi olan Yakutistan’ı da zorlanmadan kontrol altına alır. Sonraları buralara yerleştirilen Rus kökenli insanlar ile bölge demografik olarak dengelenmeye çalışılmış.

1918 ile 1923 arası beyaz ordu ile kızıl ordu yani Çar taraftarları ile komünist Rusya tarafları arasındaki savaşta ölenlerin anısına yapılan, bölgesel Şaman figürleri de olan sönmeyen ateş anıtı. Burada doğalgaz bol olunca gece gündüz yansın ateş. Güzel ve anlamlı bir anıt.

**

Asya coğrafyasında bahar mevsimi yani doğanın yeniden uyanışı çok önemlidir. Isiah (Ysyash) da burası için tabiat ananın yeniden gözlerini açması anlamında bir kutlama. 21 Haziran Yakutistan da Isiah şenlikleri başka bir anlam taşır ve coşkuyla kutlanır. İnsanların geleneksel kıyafetlerini, en güzel elbiselerini giyip takılarını takıp geldikleri, festival şeklindeki tören, büyük bir alanda düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.

Bizde bu kutlamaları yapıldığı yerdeyiz bugün. 

İnanılmaz trafik herkes festivalin yapılacağı yere gidiyor. Kocaman bir alan üzerinde bütün hazırlıklar tamam. Mahşeri kalabalık, renkli milli kıyafetlerini giymiş coşku içinde Saha insanlarının arasında yerimizi aldık. Ortada kurulan büyük çadır da yetkililer protokol falan. Yüzlerce kişinin yaptığı doğanın uyanışını sembolize eden gösteriler, güneşin insanlar için ne kadar önemli olduğunu anlatan güneş dansı, gerçekten harika gösteriler gayet güzel hazırlanmışlar. Son olarak on binlerce insanın beraberce, Gök Tanrı Tengri’yi sembolize eden güneşe ve doğaya, bizlere verdikleri için her birlikte yapılan şükran duası.  Müthiş etkileyici ve duygusal. Düşünebiliyor musunuz, on binlerce insan aynı anda ayhal, ayhal, ayhal diye gökyüzüne doğru amin diyor.

Aslında bizim geleneklerimiz de de vardır, milli ve dini bayramlarda herkes bayramlık elbiselerini giyer kutlamalara katılırdı. Toplumun sosyalleşmesi ve birlikte olmak yani ulus olmanın temeli. Günümüzde bu işler mesajlaşma ile oluyor, giderek kaybolan ulus kimliğimiz.

 Isiah bayramı, gündüzün yani aydınlığı en uzun olduğu, karanlığın yani gecenin en kısa olduğu 21 Haziran da yapılır. Aydınlığın, karanlığı yendiği gün..

Sahalar, “doğanın yeniden doğuşu” manası olan Isıah zamanında bir araya toplanarak 2-3 gün boyunca çeşitli merasimler yapar doğanın yeniden doğuşunu kutlar. Kutlamalar sırasında birçok spor ve yarışmalar yapılır, şarkılar söylenir.

Önemli olaylardan biri de el ele tutuşarak halka şeklinde birlikte dans ederken söylenen şarkılar. Bu insanların birleşmesini sembolize eder ve yaşam halkası anlamına da gelir. Dansa katılanlar bir yandan şarkılar söylerken bir yandan da güneş yönünde yavaşça dönerek adeta zamanda ve boşlukta daireler çizerler… Bunu yaparken de güneşe, insanlara hediye ettiği ışık ve enerji için teşekkür ederler. Ayrıca dans edip halkanın bir parçası olan herkesin bir yıl yetecek kadar enerji biriktireceği kabul edilir. Bayramın en önemli ritüeli ise, ateşe, ağaçlara ve çimenlere at sütünden yapılmış kımız serpilmesidir. Bu doğa ve insanın doğuşunu sembolize eder.

Isiah, son gün sabah güneşin doğuşunu elleri güneşe çevirerek yapılan toplu dua merasim ile son bulur. Bu güneş enerjisini almak, doğa, toprak, su, hava ve tüm bitkiler ile paylaşmak anlamını taşır.

Bütün bunlar bizim kültürümüze çok yabancı töreler değil, biz de baharı Nevruz kutlamaları ile karşılarız, ateşler yakıp danslar ederek sabah güneşini karşılarız. Hıdırellez de baharı karşılama değil midir.?

 Ülkenin coğrafi durumu yani kuzeyde 65. enlemde olması nedeniyle bu dönemde güneş ufukta battıktan birkaç saat sonra yeniden yükseliyor, gün hep aydınlık. Yani burada kısa yaz mevsiminde günler hep aydınlık, kışında neredeyse güneş hiç doğmaz hep karanlık. Psikolojik açıdan zor bir durum, düşünün aylarca hayat karanlıkta geçiyor.

Çevrede, birçok etkinlikler yapılıyor bir tarafta gösteriler diğer bir tarafta da yiyecek içecek restoranlar. Geleneksel ahşaptan yapılmış çadır şeklinde mekanlar, bunların önünde veya içinde şarkı söyleyenler, büyük orkestra eşliğinde müzik yapanlar, danslar sanatsal etkinlikler, diğer tarafta burası için önemli olan güreş müsabakaları, birbirini çekme, itme gibi kuvvet gösterileri. Yürümekle bitecek gibi değil ama dünyanın öbür ucundan geldik hepsini göreceğiz. Rengarenk giysiler içinde dans eden oynayanlar gerçekten büyük şölen, böyle olunca fotoğraf makinanın deklanşör sesi kesilmiyor. Nereye dönsen farklı bir görsel.

Biraz dinlensek iyi olur ama şimdi sırası değil, beynim ayaklarımı kontrol edemiyor, adım atmaktan çok sürükleniyorlar.

İnsanlar birilerinin etrafında toplanıp resim çekiyorlar, el ele tutulmuş düzgün giyimli orta yaşlarda belli ki karı koca.  Bizde resimlerini çekiyoruz, insanlar önüne geçip selfie yapıyor falan. Merak ettik kim bunlar diye sorduk, başkan dediler. Önce bu organizasyonun başkanı ve karısı gibi anladım, adama bir de “bravo başkan” diye de bağırdım. Yakutistan Cumhurbaşkanı ve karısı. Bakar mısınız, biz adama hello mello derken herif cumhurbaşkanı ve karısıymış iyi mi. Biz alışık değiliz, binlerce koruma olmadan itiş kakış olmaz ise inandırıcı olmuyor. Israr ile sordum evet hakikisi bu, ülkenin cumhurbaşkanı, vay be demek böyle de olabiliyormuş. Yönettiğiniz insanlardan korkmamak, onlar ile birlikte dans etmek, insani değerli başkan olmak böyle bir şey olmalı. Neyse dolaşmaya devam, yerel müzik eşliğinde danslar, gösteriler. Bir dans gösterisi çok ilgimi çekti, sordun buranın yerel danslarından birikmiş. Kostümler danslar aynen sinema da gördüğümüz kızılderili dansı, nerdeyse aynı. Bir iddiaya göre kızıderili olarak bilinen etnik topluluğun kökeni, binlerce yıl önce buradan Berring Boğazı üzerinden Amerika’ya göç eden Saha Türkleri. Fiziksel görüntüler de çok benzer. Karmakarışık bir dünya…

Burada resmi lisan Rusça ve yerli lisan Yakuts lisanı. Aslında dikkatle dinlerseniz Türkçe kökenli kelimeleri yakalıyorsunuz. İleride bir grup el ele tutuşarak büyük bir halka oluşturmuş dans ediyorlar, müzik de güzel olunca yöneldik. Renkli giysiler içinde insanlar güneşin bereketini coşkulu dans ile kutluyorlar. Halka gittikçe büyüyor, basıyorum deklanşöre, fotoğraf makinası bugün çok ısındı kesintisiz çalışıyor. Vizörden bakarken gözüme tanıdık biri takıldı, aa bu bizim Yakutistan Cumhurbaşkanı, insanlarla yani kendi halkı ile birlikte el ele dans ediyor. Şaka gibi, bizde olmayan işler, kendini seçen, yönettiği halktan korkmayan, korumalar olmadan gerçek yaşamın içinde olmak…saraylardan tepelerden bakarak, hakaret ederek bağırarak değil…

Güzel ve yorucu bir günün ardından sürünerek otele geldik. Kapının önünde Toyota jeeplerin en büyük modelinden siyah dört beş araçlık konvoy, en öndekinin üzerinde Türk bayrağı.  Hayırdır inşallah derken, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan kapıda göründü 10 koruması ile. Öğrendik kiIsiah kutlamalarına ok atma yarışmaları için gelmiş. Başka bir ulusun milli ulusal bayramlarda gövde gösterisi… Ey yüce Allah’ım, ceza mı ödül mu bunu bu gün göstermen bilemedim. Beğendiğim ve kullandığım bir Şaman atasözü vardır.

 “ders, sen öğrenene kadar devam eder”…

Bu dersi bizim öğrenmemiz biraz zaman alacağa benzer.

**

Geceler karanlık olmuyor, gece yarısı bile her yer aydınlık. Sabah erken sokaklardayım, Fotoğraf uğruna sabahın 05.00 gibi, çevrede pek kimseler yok, dolanıyorum Yakuts sokaklarında. Merkezde Lenin meydanı kimseler yok hava gündüz gibi. Yakuts güzel ve düzenli şehir, opera binaları, müzeler, katedraller, tiyatrolar, üniversiteler…

 Altmış km. ötede Sahaların 1127 yıllarından beri en eski yerleşim yeri olan Hongolas’a gidiyoruz. Burası 1997 yılında Rusların kontrolüne geçmiş. Bugün nüfusun büyük kısmı Yakutlar yani Sahalar dan oluşuyor.

Pokrovsk bölgesi, burası da Yakutsların eski yerleşim yerlerinden. Ortada büyük bir meydan, bölge halkı geleneksel Isıah kutlamalarını burada yapıyor. Yabancıların çok uğrak yeri olmadığı için burada yapılan tören daha otantik daha eskiye bağlı olarak yapılıyordur herhalde.

 Üzerinde sembollerin olduğu ağaçtan yapılan ilginç kapılar, bunlar senenin 12 ay ve her ayın 30 gün olduğunu sembolize ediyor. Senenin ilk ayı haziran dan başlıyor ve her ay, o zamanda gelişen olayları tarif ediyor. Örneğin, otların büyüdüğü yeşerdiği ay, “otya”, atlarında doğum yaptığı ay “atya” gibi isimlendiriliyor. Birçok isim Türkçe kökenli, dikkat edilirse anlaşılıyor. Aslında bizde bazı ayların isimleri de içinde bulunduğu dönemi tarif eder, ocak ayı ocakların yakıldığı soğuklar olduğu zaman, ekim ayı buğday arpa gibi tarım ürünlerinin ekim işlemin yapıldığı zaman gibi. Saha Türkleri ile kültürel benzerliklerimiz oldukça fazla, köklerimiz aynı.

Üzerlerinde yazılar olan tabletlerin bulunduğunu bölgeye gidiyoruz. Büyük siyah bir taşın üzerinde, buranın geçmiş dönemlerde Saha Türklerinin yerleşim bölgesi olduğu şeklinde bilgiler var. Bu tabletlerden bölgede çok olduğunu ve bunlardan Sahalar hakkında bilgiler edinildiğini öğreniyoruz.

Ormanlık alan içinde üzerinde çaputların bağlandığı adakların yapıldığı Şaman ağacı.

Sahalar geçmişten gelen Şaman inancını halen benimsiyor ve inanıyorlar. Şaman ağacı bu kültürün temel taşlarından. Asya coğrafyasında bölgeye göre, dünya ağacı, yaşam ağacı, evliya ağaç, ulukayın, bayterek, demir kavak gibi farklı isimler ile anılır. Mitolojik ve felsefi olarak birçok anlamlar yüklenen Şaman Ağacı birçok farklı kültürleri de etkilemiştir.

Ağacın dallarına bez bağlamak ve dilekte bulunmak yaşam veren ağacın gücüne duyulan inancın ne denli güçlü olduğunu gösterir. Bu gelenek günümüzde Türklerin yaşadığı birçok bölgede olduğu gibi bizde de halen devam etmektedir. Şaman ağacı veya Yaşam Ağacı, üst dünya (Gök tanrı Tengri),  orta dünya (Yer tanrısı Ülgen), alt dünyanın (Yer Altı tanrısı Erlik) tam ortasında bulunur ve bu üç dünyayı kökleri, gövdesi, dalları ile birbirine bağlar arasında geçişler sağlar. Bu ağaca yapılan dilekler, adaklar ağacın dalları vasıtasıyla yukarıya gök tanrıya ulaşır.

Yol üstünde hayvanat Bahçesine uğruyoruz, en ilgimi çeken beyaz ve siyah ayılar. Her ikisi de biyolojik olarak mucizeler yüklü bir hayvanlardır.  Kışa dayanıklı birkaç hayvan dışında hepsi kışın kapalı yere alınıyor.  Çok bakımlı bir yer değil gibi, hayvanlara yazık oluyor galiba..

Bir tepenin üzerinden buraya can veren Lena nehrini seyrediyoruz. Yakutistan’ın ortalarından doğup, yüzlerce koldan beslenerek kuzey buz denizine dökülüyor.

Rusya federasyonuna bağlı 22 cumhuriyet var, bunlardan altısı Türk soyuna bağlı özerk cumhuriyetlerdir. Saha Cumhuriyeti, Tuva Cumhuriyeti, Hakasya Cumhuriyeti, Altay Cumhuriyeti, Baş Kurdistan cumhuriyeti ve Tataristan. Bunlar federasyona bağlı Türk soyundan özerk cumhuriyetler. Türkçe konuşan devletler ise, Türkiye, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Türkmenistan.  Bunlar kendi bayrağı ve Bağımsız parlamentosu olan cumhuriyetler. Uluslararası Türk Kültürü ve Teşkilatı, Türk Soyuna bağlı gözlemci statüsündeki ülkeler ise, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Moldovya da bulunan Gagavusya özerk Türk Cumhuriyetidir.

**

Yakuts da iki doğal gaz çevrim santrali var, merkezi ısıtma ve genel aydınlatma bu santrallar üzerinden oluyor. Herhangi bir sebepten bu santrallerin arızalanması veya gaz kesintisi halinde özellikle kışın en fazla iki gün dayanılabilir. Böyle bıçak sırtı bir hayat.

Lena nehri buranın en önemli hayat damarlarından biri ve bunu besleyen 800 göl ve 700nehir var. Yani burası göller ve nehirler ülkesi gibi. Lena nehri bazı yerlerde 10-15 km. genişliğine kadar çıkabiliyor, kışın 5-6 metre kalınlığında buzlanan nehir üzerinden tonlarca ağırlıkta kamyonlar geçebiliyor. Yazın ise aynı güzergahta feribotlar çalışıyor.  Biz de Lena’yı feribotla geçip karşı sahilde 1000 nüfuslu Nizhny-Styakh şehrine gidiyoruz. Hafif kahve molası ve iki saat mesafede Kyrylyye Şelalesi. Hayalimiz, metrelerce yüksekten akan haşmetli bir şelale görmek. Gördük!  Yarım metre taşın üstünden atlayan su. Gene de akan suyun sakinleştirici sesi hepimizi yumuşattı.  Kırsal kesimdeyiz, yollar bozuk ve tozlu, araç için de hoplamalar zıplamalar başladı.

Yolda bir Şaman ağacı daha hemen durup bol resim adaklar, bakalım bu sefer tutturabilecek miyiz…

Tekrar hoplaya zıplaya yola devam, Buluus buzuluna gidiyoruz. Vadi içinde donmuş göl yatağı, burada buzlar erimiyor kalın tabaka halinde kendini muhafaza ediyor. Hafiften erise bile tamamen yok olmadan dondurucu mevsime kadar idare ediyor. Ortalık hareketli, buranın meşhur homus sanatçılarından biri buzlar üstünde filim çekiyor.  Hemen bizde devreye girip fotoğraf video kayıt falan çekime dahil olduk.

“Homus”, bu coğrafya da çok bilinen dişlerin arasına sıkıştırılarak çalınan ince şerit halinde iki metalin el ile titreşim yaptırılması sonucu ses çıkaran yöresel müzik aleti. Metal şeritler el, dil ve dudak hareketleri ile farklı tonlarda ses çıkartılarak geleneksel müzik yapılıyor. Aslında çalması hiç kolay değil küçük yaşlardan başlamak lazım.  Önceleri sesi kulağı biraz tırmalayıcı gibi geliyor ama sonra alışıyorsunuz, hoşunuza bile gidiyor. Sonunda filim ekibin içlerine fazla girdik galiba, adamlar bizi kibarca kovdular, zaten epey foto ve video kayıt yapmıştık. 

Geceyi 500 nüfuslu Elenka kasabasında getireceğiz. Gün uzadı, yollar bozuk hafiften gelmeler başladı. Aranıyoruz ama beklenen tesis gözükmüyor.

Sonunda gözüktü, göründüğü kadarıyla gece zor geçeceğe benzer, birkaç barakadan ve eski otobüslerden yapılan konaklama yeri.

Arabadan inince tam teçhizatlı kuvvetli bir sivri sinek ordusu neşe içinde yeni mallar geldi diye bizi karşılıyor. Savaş hemen başladı, bizim taraftan şak şuk sesler geliyor ama alçak sivrisinek ordusu acımasızca saldırıyorlar. Gelen takviyelerle daha yoğunlaştılar şerefsizler.  Makinalı tüfekle taranmış gibiyiz her tarafımız kabardı, herifler acımasızca pantolonun, gömleğinin üzerinden bile sokuyorlar, ilaç, sprey falan çaresiz.  Sonuç, alçak sivrisinek ordusu açık ara savaşı kazandılar. Biz yemek yerken onlarda bizi yemeye devam ettiler…Bütün gece saldırılar devam, gerçi bende kanımı yerde bırakmadım düşman sivrilerden epey etkisiz hale getirdim.

Sivrilere rağmen akşam ortada ateş etrafında keyifli sohbet..

Burada konaklama sebebimiz, yarın ki tekne yolculuğu için en uygun yerin burası olması.

**

Gece epey yağmur yağdı, sabah hava diğer günlere göre soğuk. Sabah teknelerle Lena nehri üzerinde güneye gidiyoruz birkaç saat sonra 2012 yılında Unesco dünya Mirası listesine giren Lena Pİllars, yani Lena sütunlarına geldik. Tekneler küçük olunca rüzgar üstümüzde, biraz üşüdük gibi sorun olmaz umarım.  Nehirden harika bir görüntü.

Lena Sütunları, 500 milyon yıl öncesinden Kambriyen dönemlerde oluşmaya başlayan 150-300 metre arasında değişen yüksekliğinde toplam 80 km. uzunluğunda doğal oluşumlar. 

Dağlar on binlerce yıllık süreçte yaz ile kış arasındaki   büyük sıcaklık farklı, yağmur, rüzgar gibi doğa olayları sonucu diklemesine bazı yerlerde aşınmalar oluşunca, kalan sert dayanıklı kısımlar sütunlar şeklinde ortaya çıkmış. Birçok yerde sütun görünümündeki parçalar bağımsız duruyorlar, muhtemelen bir gün çökecekler ve arkasından yenileri oluşacak. Muhteşem bir taş ormanı oluşmuş, doğanın dayanılmaz gücünün yarattığı eşsiz görüntü…

En tepeye tırmanıyoruz, muhteşem manzara, yukarıdan bakınca daha iyi anlaşılıyor. Saymadım ama yüzlerce merdiven tırmandık herhalde, keyfini çıkardık buranın şimdi dönüş başlıyor.

Burası tam günümüzü aldı, her şeye değdi doğrusu…

**

Sabah önce mamut müzesi. 5 milyondan fazla yıl öncesinde, bu coğrafya mamutların en yoğun olarak yaşadıkları bölgelerden. Yeraltında oldukça fazla sayıda mamut fosili olduğu biliniyor ancak binlerce yıldan beri donmuş vaziyette olan toprağın altından çıkarmak kolay olmuyor. Ancak birkaç tane çıkartılabilmiş onlarda müzelerde koruma altında.

Gerçek boyutta kocaman bir mamut fosil iskeleti orta yerde duruyor, her ne kadar fillerin ataları olsalar da hem boyut hem de diğer bazı özellikleri farklı.

 Milyonlarca yıl önce bizonlar, atlar, kurtlar gibi bölge hayvanları buradan Bering Boğazı üzerinden Amerika ya göç etmişler. Yani özellikle bizon, at ve kurdun ana vatanı burası. Sonraları insanlarda yürüyerek yaptıkları göç ile bu günkü Amerika kıtasına gelmiş yerleşmiştir. 

 Bugün de hava soğuk, aynı gün içerisinde 10-15 derece birden düşebiliyor. Bu kadar hızlı değişime biz pek alışık değiliz, hapşırmalar tıksırmalar başladı.   Lahana gibi giyindik ama çevrede birçok insan şort kısa kollular ile dolaşıyor.

Burada gerçek bir şaman başı ile görüşmeyi yaşantılarını onlardan dinleyip izlemek çok istedim ancak beceremedik. Şehirleşmeler artınca şehir içinde bu tip kültürleri bulmaz çok zor. Yakuts’a en yakın gerçek şaman köyü uçakla birkaç saatlik mesafe. Burada uçaklarda çok tarifeli seferler olmadığı için, yapacak bir şey yok. Biz de turistik şaman gösterisi ile yetinmek durumundayız.

Şaman evine gidiyoruz. Önce bir şaman evinde günlük eşyalar, seremoni esnasında kullanılan ritüelik malzemeler, hepsi hakkında bilgi. Şamanlar da ateş ve güneş çok önemli, ateş ile ilgili bir şaman ritüeli gösterdiler, gerçekten ilginç, arasan bizim kültürümüz ile ortak çok şey bulursun. Kadın ve erkeğin ayrı ayrı yapmak durumunda olduğu işler, yaşamları hakkında bilgiler..

 Sonunda falımıza da bakıldı, herkesin durumu, geleceği falan iyi çıktı, merak edilecek bir şey yok, gözümüz aydınlar olsun.

Milat dan çok öncelerinde, insanlar toplu olarak yaşamaya başlamasıyla birlikte bazı değerler gelişir. Öleceğini bilen ve ölümden korkan, çevrede tanımlayamadığı anlayamadığı olaylardan çekinen insan bunlara karşı bazı koruyucu değerlerler üretmeye başlar. Fetiş objeler ile başlayan bu davranışlar fetişizm olarak gelişir.  Sonraları yaşanılan coğrafya ya bağlı olarak farklı inanışlar oluşur, bunların en bilinen, yaygın ve en uzun süreli kalıcı olan Şamanizm dir. Şamanizm’in diğer bütün Pagan inançlar gibi kurucusu ve lideri yoktur. Çok eskilere hatta taş devrine kadar uzandığı iddia edilir. Özellikle Asya coğrafyasında çok yaygın olarak görülür.

Şamanizm kelime kökeni olarak Tunguzca olup insanlığın ve Türklerin de uzun yıllar inandığı inançlardan biridir. Şamanlar; tanrılar, insanlar ve ruhlar arasında bağlantı kurmak, aracılık yapmak, hastalıklara çare bulmak yer ve gök tanrılara adanan adakları kesilen kurbanları ulaştırmak, kötü ruhları kovmak, iyi ruhlar ile ilişkide olup gelecekten haber vermek gibi konular ile ilgilenirler. Bütün bunlar toplumun içinden genellikle inisinasyon yani seçilmiş olmak veya el verme yöntemi ile belirlenen şaman başları tarafından yapılır. En etkili şamanlar kolayca transa geçebilen ve genelde toplumdan soyut olarak yaşayan kadınlardan olur. Trans haline geçmesi için gerekli en önemli eşyaları, üzerinde değişik objeler ve bazı hayvan parçaları olan elbiseleri ve ritmi ile transa geçtiği ve ayinin gidişatını yönlendirdiği davuludur.

Şamanlık, temelde birçok ortak değerleri olsa da bulunduğu coğrafyaya göre farklılık gösterir.  Şaman inancına göre dünya, gökyüzü, yeryüzü ve yeraltı olmak üzere üç kısma ayrılır. Gök tanrı Tengri, gökyüzü aydınlık alemi, yukarı alemi ona bağlı iyi ruhlar temsil der. Tanrı Ülgen yer yüzünü yani “orta dünyayı” insanlar ve toprak üstünde yaşayan canlıları temsil eder. Yeraltı dünyası yani aşağı dünyayı ise tanrı Erlik ve ona bağlı kötü ruhlar temsil eder. İyilik yapan, şifa dağıtanlara “ak Şaman, yeraltı dünyasını kontrol eden, kötü ruhları yönlendiren Tanrı Erlik’in yönetiminde olanlara “kara şaman” denir. Şamanlığın temelinde insan ve doğanın beraberlik uyumu düşüncesi vardır. Evren, dünya, insan, hayvan, bitkiler ve doğa bir bütün olarak düşünülür ve ona saygı duyulması gerekliliği vardır.  Şamanların bir diğer temel inanışları da insan neslinin sonsuza kadar devam etmesi gerektiğine inançtır. Bu nedenle Şamanlar, kendilerini atalarına ait hayatın devamı olarak görürler, çocuklarının da kendi hayatlarının devamı olacağını kabul eder. Bu nedenle çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için uğraş verirler. Kötü ruhlar insanların en büyük düşmanlarıdır, insanlara ve hayvan sürülerine hastalık göndermek suretiyle kurban isterler. Kötülüklerden korunmak için bunların istediklerini yerine getirmek gerekir.  Ne istediklerini ancak gücünü göklerden ve atalarının ruhlarından alan Şamanlar bilir.

Semavi dinlerin hepsi de bu inanışların etkisinde kalmışlardır. Türkler de M.S 700 lü yılların başında Araplar ile girdikleri savaşı kaybedip zorlama ile İslam dinini kabul etmelerinden sonra da Şaman geleneğin izlerini muhafaza etmişlerdir. Günümüzde de bile halen Şaman geleneği devam etmektedir. Özellikle Asya coğrafyasında olan ve sayıları gittikçe azalmakla birlikte günümüzde yaklaşık olarak 650.000 kadar taraftarı olduğu tahmin edilmektedir

Şaman evinden sonra Permafrost tünellerine gidiyoruz. Önce permafrost nedir..

Permafrost, yer yüzeyinin birkaç metre altında başlayan, oluştuğu bölgeye göre derinliği değişen, sürekli donmuş halde bulunan toprak katmanı. Yakutsk ve çevresinde bu katman, bazı yerlerde yerin 4m altından başlıyor ve yaklaşık 15m’ye kadar iniyor. Bu katman on binlerce yıldır donmuş halde olduğu için toprağın altında onun ile birlikte donmuş olan her şeyi de içinde koruyor.

Bu katmalarda açılan tünelleri, doğal soğuk hava deposu olarak kullanmak mümkün, ancak permafrost tünellerinin üzerine veya yakınına yapılan yerleşim bölgeleri, inşaatlar alt ve üst yapılar yarattıkları ısı nedeniyle zaman içerisinde buzlanmalar çözülüp çökme yapabiliyor. Yani donmuş halde iken sıkı ve dayanıklı olan toprak, ısı değişikliği olmaya başlayınca gevşek ve dayanıksız olabiliyor. Bu nedenle üzeri veya yakınına yapılan yapılarda zaman içinde çökme kırılma gibi tehlikeler oluşabiliyor. Bu coğrafyada özellikle permafrost bölgelerinde, yerin 15 m derinliğine kadar çakılan kazıklar üzerine ve yerden ortalama bir metre yükte olacak şekilde inşa edilir. Bu, yapıda oluşacak ısının toprağa geçmemesi içindir.

İşte bu permafrost tünellerinden birine giriyoruz. Önce ayakkabılar kontrol, kayan veya uygun olmayan ayakkabınız var ise oradan ayağımıza uygun ayakkabı, üzerimize de kalın palto giyip içeriye giriyoruz. Tünelin içi, bütün çevre buz tabakası ile kaplanmış, hatta oluşan buzlardan ciddi heykeller, kaydıraklar bile yapmışlar bir de bunları renkli led ışıklar ile süslemişler. Yani içerisi bayram yeri gibi. Normal de içeride buzlanma olmaması gerekir, -50 civarında ki sıcaklıkta toprak kendi hali ve renginde donmuş vaziyette olmalı. Tünele giren ziyaretçilerin yıllar içinde nefeslerindeki su buharı soğukta donarak böyle buzdan tabaka oluşturmuş.  Gene de güzel ve değişik bir deneyim. Bir süre sonra soğuğu hissetmeye başlıyoruz, tamamdır..

Yakutistan’ın ancak %1 i tarıma elverişli. Genellikle nehirlerde balık, ormanlarda kürk hayvanları avlanıyor. Bunun dışında soğuğa dayanıklı Ren geyikleri ve at beslenir. Bu sert iklim şartlarına rağmen Yakutistan yeraltı madenleri yönünden zengin bir ülke. Elmas, altın, doğal gaz, kömür, gümüş ve bakır çıkarılmaktadır. Petrol yataklarının yanı sıra dünya elmas üretiminin%20 si, Rusya da ki altın madenlerinin %40 ı burada bulunuyor. Elmas ve altının Saha yurdunda önemli bir yeri vardır. 

Yakutistan’ın mutfağı, öncelikle balık, ren geyiği ve at eti üzerine. En çok tercih edilen yemek “stroganina” denilen balık, nehirde yakalandıktan sonra dondurulup ince yaprak şeklinde donuk vaziyette servis ediliyor. Buzlu balık gibi.. -50 derecede bile beslenebilen Yakut atları, etinden ve sütünden istifade ediliyor. İnce dilimlenmiş füme olarak servis edilen at eti gayet güzel, ayrıca insan organizmasından radyoaktif parçacıkları temizlediği de söylenir. Bizde yedik, bütün parçacıklardan temizlenmiş durumdayız. Aslında at eti burada yemeklerde farklı şekilde çok kullanılıyor. Ren geyiği de gayet lezzetli yemeklerden.

Böylesine zorlu iklim koşulları ve yerleşim yerlerindeki nüfusun az olması nedeniyle ulaşım için asfalt yol, demiryolu pek yapılamıyor, ulaşım büyük ölçüde uçak veya helikopter, böyle olunca ülkede farklı büyüklükte 200 den fazla havaalanı var. İhtiyaç malzemeleri de ağırlıklı olarak Moskova ve Rusya içindeki merkezlerden geliyor.

Yakutistan, kuzey doğu Sibirya’da, 1 milyon nüfusun çoğunluğu Türk boyu Saha Türklerinden olan dünyanın en büyük ve en soğuk ülkelerinden biri. Farklı bir dünya, farklı alışkanlıklar, şartlara bağlı oluşan yaşam şekli. Fazla turistin gelmediği, Şaman ruhunun yaşandığı, farklı gelenekleri ve inançları olan sıcak kanlı insanların diyarı.

Gene de canım vatanım, değerini anlamıyorsak da iklimi, doğası her şeyi ile sen başkasın.. 

Sevgilerimle

Hayrettin Kağnıcı

Haziran 2019

YAKUTİSTAN / SAHA CUMHURİYETİ

Yıllar öncesinden beri merak ettiğim, bir gün gidebilir miyim diye düşlediğim, birçok kişinin nerede olduğunu bilmediği hatta adını bile duymadığı dünyanın en büyük ülkelerinden Yakutistan. Sibirya’nın kuzey doğusu 65.inci enlem de Rusya Federasyonun %20 si olan 3.103.200 km² yüz ölçümünde, yani Türkiye’den yaklaşık dört defa büyük sadece 1 milyon insanın yaşadığı, Moskova’nın 6 bin km. kuzey doğusunda, Kuzey Buz denizine (Arktik Okyanusu) sahili olan, Asya ile Amerika kıtalarının buluştuğu Bering Boğazı ile komşu dünyanın en soğuk yerlerinden özerk Yakutistan Cumhuriyeti.  Nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Yakutlar aslında Türk halkıdır ve ülkenin tam olarak adı Saha Cumhuriyetidir. Türkçe de Yakutistan olarak bilinmektedir. 

1932 yılında Lena nehri kıyısında kurulan Yakuts şehri, Yakutistanın baş şehri. Rus Çarlık dönemlerinde Lenin ve Stalin’in de aralarında bulunduğu birçok insan buralara sürgüne yollanmış, zor şartlarda çalıştırılmış. 250 bin nüfuslu Yakuts dünyanın en soğuk yerlerinin başında, kış ayları ortalaması, -45 derece, -50 C kadar hayat devam ediyor, -52 derece ise okullar ve resmi yerler kapanıyor. Bütün kış boyunca arabaların motorları devamlı çalışır vaziyette, yarım saatten fazla çalışmayan arabaların motorları hemen buzlanıyor ve artık yaza kadar çalıştırmak mümkün olmaz. Yani burada hayat, derin dondurucuda yaşamak gibi bir şey. Çok kısa süren yaz günlerinde ise hava sıcaklığı 35 derece ya kadar çıkıyor.  Yani yaz ve kış sıcaklık farkı 80 ile 90 derece olabiliyor.

Türklerin en eski boylarından biri olan Sahalar, 17. yüzyıldan beri Rusya ve Avrupa da Yakutlar diye anılmakta, bu nedenle yaşadıkları bölgeye Yakutistan (Yakutya) denilmiştir. Rusların Sahalar için kullandığı Yakut adı, Tunguzların onlara verdiği Yako isminin çoğul halidir. Günümüzde burası Rusya Federasyonu içinde özerk bir cumhuriyettir.

İşte böyle bir yere gidiyoruz…

Toplam 11 saat uçuş, beklemeler havaalanı gecikmeler falan nerdeyse 20 saate yakın yolculuk sonunda Yakutistan’ın başşehri Yakuts’a gelebildik. Küçük bir sürpriz, Moskova aktarma da valizler uçağa yetişemeyince orada kalmış, eller boş sallanarak otele geldik.

 Hafif bir sakinleşme sonrası şehir turu, Önce Hazine Müzesi.

20. yüzyılın başlarından itibaren bulunmaya başlayan altın ve gümüş, daha sonraları varlığı keşfedilen elmas, platin, uranyum, petrol, doğalgaz ve kömür ve bunların dışında daha birçok değerli maden buranın yer altı zenginlikleri. Hazine Müzesi’nde özellikle altın, gümüş ve elmas ağırlıklı ham ve işlenmiş kıymetli madenler ve bunlardan yapılmış göz kamaştırıcı mücevher, bunlar hakkında bilgiler, yerel kıyafetler, takılar, geleneksel şartlarda işlenmiş özel mücevher koleksiyonları, ilginç ve güzel bir müze.

Geçmiş tarihi olan birçok yerde “eski şehir” denilince çok yüz yıllar öncesine alt kültürler medeniyetler ve o döneme ait yaşamsal değerleri falan görürsünüz.  Yürüyerek eski şehre gidiyoruz. Burada yaşamsal geçmiş o kadar eski değil. Geleneksel Sibirya ahşap mimarisine sadık kalınarak inşa edilmiş restoran, kafe ve çeşitli hediyelik eşyalar satan mağazaların bulunduğu binalar. Geleneksel Sibirya evleri, soğuğa karşı izolasyon amaçlı kalın duvarlar arasına toprak konularak inşa edilen, dış cephesi ahşap ile kaplanmış, genelde tek katlı yüksek tavanlı düzgün görünümlü binalardır. Burada eski şehir, eski görünümlü binaların olduğu yer.

 1918 yılında Rusya Komünizm rejimi ile Lenin tarafından yönetiliyor ancak Çar yanlısı bir grup da eski sisteme dönülmesi için mücadele veriyordu. Çar taraftarları yani beyaz ordu ile, kızıl ordu arasında 1923 yılına kadar süren çatışmalarda, beyaz ordu mücadeleyi kaybederek tarihten silinir. Aslında bu bir iç savaştı ve epey kayıplar verilmişti. Bu tarihten sonra komünist parti bütün ülke de etkinliğini artırır ve Yakut halkı yani Saha Türklerinin bölgesi olan Yakutistan’ı da zorlanmadan kontrol altına alır. Sonraları buralara yerleştirilen Rus kökenli insanlar ile bölge demografik olarak dengelenmeye çalışılmış.

1918 ile 1923 arası beyaz ordu ile kızıl ordu yani Çar taraftarları ile komünist Rusya tarafları arasındaki savaşta ölenlerin anısına yapılan, bölgesel Şaman figürleri de olan sönmeyen ateş anıtı. Burada doğalgaz bol olunca gece gündüz yansın ateş. Güzel ve anlamlı bir anıt.

**

Asya coğrafyasında bahar mevsimi yani doğanın yeniden uyanışı çok önemlidir. Isiah (Ysyash) da burası için tabiat ananın yeniden gözlerini açması anlamında bir kutlama. 21 Haziran Yakutistan da Isiah şenlikleri başka bir anlam taşır ve coşkuyla kutlanır. İnsanların geleneksel kıyafetlerini, en güzel elbiselerini giyip takılarını takıp geldikleri, festival şeklindeki tören, büyük bir alanda düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.

Bizde bu kutlamaları yapıldığı yerdeyiz bugün. 

İnanılmaz trafik herkes festivalin yapılacağı yere gidiyor. Kocaman bir alan üzerinde bütün hazırlıklar tamam. Mahşeri kalabalık, renkli milli kıyafetlerini giymiş coşku içinde Saha insanlarının arasında yerimizi aldık. Ortada kurulan büyük çadır da yetkililer protokol falan. Yüzlerce kişinin yaptığı doğanın uyanışını sembolize eden gösteriler, güneşin insanlar için ne kadar önemli olduğunu anlatan güneş dansı, gerçekten harika gösteriler gayet güzel hazırlanmışlar. Son olarak on binlerce insanın beraberce, Gök Tanrı Tengri’yi sembolize eden güneşe ve doğaya, bizlere verdikleri için her birlikte yapılan şükran duası.  Müthiş etkileyici ve duygusal. Düşünebiliyor musunuz, on binlerce insan aynı anda ayhal, ayhal, ayhal diye gökyüzüne doğru amin diyor.

Aslında bizim geleneklerimiz de de vardır, milli ve dini bayramlarda herkes bayramlık elbiselerini giyer kutlamalara katılırdı. Toplumun sosyalleşmesi ve birlikte olmak yani ulus olmanın temeli. Günümüzde bu işler mesajlaşma ile oluyor, giderek kaybolan ulus kimliğimiz.

 Isiah bayramı, gündüzün yani aydınlığı en uzun olduğu, karanlığın yani gecenin en kısa olduğu 21 Haziran da yapılır. Aydınlığın, karanlığı yendiği gün..

Sahalar, “doğanın yeniden doğuşu” manası olan Isıah zamanında bir araya toplanarak 2-3 gün boyunca çeşitli merasimler yapar doğanın yeniden doğuşunu kutlar. Kutlamalar sırasında birçok spor ve yarışmalar yapılır, şarkılar söylenir.

Önemli olaylardan biri de el ele tutuşarak halka şeklinde birlikte dans ederken söylenen şarkılar. Bu insanların birleşmesini sembolize eder ve yaşam halkası anlamına da gelir. Dansa katılanlar bir yandan şarkılar söylerken bir yandan da güneş yönünde yavaşça dönerek adeta zamanda ve boşlukta daireler çizerler… Bunu yaparken de güneşe, insanlara hediye ettiği ışık ve enerji için teşekkür ederler. Ayrıca dans edip halkanın bir parçası olan herkesin bir yıl yetecek kadar enerji biriktireceği kabul edilir. Bayramın en önemli ritüeli ise, ateşe, ağaçlara ve çimenlere at sütünden yapılmış kımız serpilmesidir. Bu doğa ve insanın doğuşunu sembolize eder.

Isiah, son gün sabah güneşin doğuşunu elleri güneşe çevirerek yapılan toplu dua merasim ile son bulur. Bu güneş enerjisini almak, doğa, toprak, su, hava ve tüm bitkiler ile paylaşmak anlamını taşır.

Bütün bunlar bizim kültürümüze çok yabancı töreler değil, biz de baharı Nevruz kutlamaları ile karşılarız, ateşler yakıp danslar ederek sabah güneşini karşılarız. Hıdırellez de baharı karşılama değil midir.?

 Ülkenin coğrafi durumu yani kuzeyde 65. enlemde olması nedeniyle bu dönemde güneş ufukta battıktan birkaç saat sonra yeniden yükseliyor, gün hep aydınlık. Yani burada kısa yaz mevsiminde günler hep aydınlık, kışında neredeyse güneş hiç doğmaz hep karanlık. Psikolojik açıdan zor bir durum, düşünün aylarca hayat karanlıkta geçiyor.

Çevrede, birçok etkinlikler yapılıyor bir tarafta gösteriler diğer bir tarafta da yiyecek içecek restoranlar. Geleneksel ahşaptan yapılmış çadır şeklinde mekanlar, bunların önünde veya içinde şarkı söyleyenler, büyük orkestra eşliğinde müzik yapanlar, danslar sanatsal etkinlikler, diğer tarafta burası için önemli olan güreş müsabakaları, birbirini çekme, itme gibi kuvvet gösterileri. Yürümekle bitecek gibi değil ama dünyanın öbür ucundan geldik hepsini göreceğiz. Rengarenk giysiler içinde dans eden oynayanlar gerçekten büyük şölen, böyle olunca fotoğraf makinanın deklanşör sesi kesilmiyor. Nereye dönsen farklı bir görsel.

Biraz dinlensek iyi olur ama şimdi sırası değil, beynim ayaklarımı kontrol edemiyor, adım atmaktan çok sürükleniyorlar.

İnsanlar birilerinin etrafında toplanıp resim çekiyorlar, el ele tutulmuş düzgün giyimli orta yaşlarda belli ki karı koca.  Bizde resimlerini çekiyoruz, insanlar önüne geçip selfie yapıyor falan. Merak ettik kim bunlar diye sorduk, başkan dediler. Önce bu organizasyonun başkanı ve karısı gibi anladım, adama bir de “bravo başkan” diye de bağırdım. Yakutistan Cumhurbaşkanı ve karısı. Bakar mısınız, biz adama hello mello derken herif cumhurbaşkanı ve karısıymış iyi mi. Biz alışık değiliz, binlerce koruma olmadan itiş kakış olmaz ise inandırıcı olmuyor. Israr ile sordum evet hakikisi bu, ülkenin cumhurbaşkanı, vay be demek böyle de olabiliyormuş. Yönettiğiniz insanlardan korkmamak, onlar ile birlikte dans etmek, insani değerli başkan olmak böyle bir şey olmalı. Neyse dolaşmaya devam, yerel müzik eşliğinde danslar, gösteriler. Bir dans gösterisi çok ilgimi çekti, sordun buranın yerel danslarından birikmiş. Kostümler danslar aynen sinema da gördüğümüz kızılderili dansı, nerdeyse aynı. Bir iddiaya göre kızıderili olarak bilinen etnik topluluğun kökeni, binlerce yıl önce buradan Berring Boğazı üzerinden Amerika’ya göç eden Saha Türkleri. Fiziksel görüntüler de çok benzer. Karmakarışık bir dünya…

Burada resmi lisan Rusça ve yerli lisan Yakuts lisanı. Aslında dikkatle dinlerseniz Türkçe kökenli kelimeleri yakalıyorsunuz. İleride bir grup el ele tutuşarak büyük bir halka oluşturmuş dans ediyorlar, müzik de güzel olunca yöneldik. Renkli giysiler içinde insanlar güneşin bereketini coşkulu dans ile kutluyorlar. Halka gittikçe büyüyor, basıyorum deklanşöre, fotoğraf makinası bugün çok ısındı kesintisiz çalışıyor. Vizörden bakarken gözüme tanıdık biri takıldı, aa bu bizim Yakutistan Cumhurbaşkanı, insanlarla yani kendi halkı ile birlikte el ele dans ediyor. Şaka gibi, bizde olmayan işler, kendini seçen, yönettiği halktan korkmayan, korumalar olmadan gerçek yaşamın içinde olmak…saraylardan tepelerden bakarak, hakaret ederek bağırarak değil…

Güzel ve yorucu bir günün ardından sürünerek otele geldik. Kapının önünde Toyota jeeplerin en büyük modelinden siyah dört beş araçlık konvoy, en öndekinin üzerinde Türk bayrağı.  Hayırdır inşallah derken, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan kapıda göründü 10 koruması ile. Öğrendik kiIsiah kutlamalarına ok atma yarışmaları için gelmiş. Başka bir ulusun milli ulusal bayramlarda gövde gösterisi… Ey yüce Allah’ım, ceza mı ödül mu bunu bu gün göstermen bilemedim. Beğendiğim ve kullandığım bir Şaman atasözü vardır.

 “ders, sen öğrenene kadar devam eder”…

Bu dersi bizim öğrenmemiz biraz zaman alacağa benzer.

**

Geceler karanlık olmuyor, gece yarısı bile her yer aydınlık. Sabah erken sokaklardayım, Fotoğraf uğruna sabahın 05.00 gibi, çevrede pek kimseler yok, dolanıyorum Yakuts sokaklarında. Merkezde Lenin meydanı kimseler yok hava gündüz gibi. Yakuts güzel ve düzenli şehir, opera binaları, müzeler, katedraller, tiyatrolar, üniversiteler…

 Altmış km. ötede Sahaların 1127 yıllarından beri en eski yerleşim yeri olan Hongolas’a gidiyoruz. Burası 1997 yılında Rusların kontrolüne geçmiş. Bugün nüfusun büyük kısmı Yakutlar yani Sahalar dan oluşuyor.

Pokrovsk bölgesi, burası da Yakutsların eski yerleşim yerlerinden. Ortada büyük bir meydan, bölge halkı geleneksel Isıah kutlamalarını burada yapıyor. Yabancıların çok uğrak yeri olmadığı için burada yapılan tören daha otantik daha eskiye bağlı olarak yapılıyordur herhalde.

 Üzerinde sembollerin olduğu ağaçtan yapılan ilginç kapılar, bunlar senenin 12 ay ve her ayın 30 gün olduğunu sembolize ediyor. Senenin ilk ayı haziran dan başlıyor ve her ay, o zamanda gelişen olayları tarif ediyor. Örneğin, otların büyüdüğü yeşerdiği ay, “otya”, atlarında doğum yaptığı ay “atya” gibi isimlendiriliyor. Birçok isim Türkçe kökenli, dikkat edilirse anlaşılıyor. Aslında bizde bazı ayların isimleri de içinde bulunduğu dönemi tarif eder, ocak ayı ocakların yakıldığı soğuklar olduğu zaman, ekim ayı buğday arpa gibi tarım ürünlerinin ekim işlemin yapıldığı zaman gibi. Saha Türkleri ile kültürel benzerliklerimiz oldukça fazla, köklerimiz aynı.

Üzerlerinde yazılar olan tabletlerin bulunduğunu bölgeye gidiyoruz. Büyük siyah bir taşın üzerinde, buranın geçmiş dönemlerde Saha Türklerinin yerleşim bölgesi olduğu şeklinde bilgiler var. Bu tabletlerden bölgede çok olduğunu ve bunlardan Sahalar hakkında bilgiler edinildiğini öğreniyoruz.

Ormanlık alan içinde üzerinde çaputların bağlandığı adakların yapıldığı Şaman ağacı.

Sahalar geçmişten gelen Şaman inancını halen benimsiyor ve inanıyorlar. Şaman ağacı bu kültürün temel taşlarından. Asya coğrafyasında bölgeye göre, dünya ağacı, yaşam ağacı, evliya ağaç, ulukayın, bayterek, demir kavak gibi farklı isimler ile anılır. Mitolojik ve felsefi olarak birçok anlamlar yüklenen Şaman Ağacı birçok farklı kültürleri de etkilemiştir.

Ağacın dallarına bez bağlamak ve dilekte bulunmak yaşam veren ağacın gücüne duyulan inancın ne denli güçlü olduğunu gösterir. Bu gelenek günümüzde Türklerin yaşadığı birçok bölgede olduğu gibi bizde de halen devam etmektedir. Şaman ağacı veya Yaşam Ağacı, üst dünya (Gök tanrı Tengri),  orta dünya (Yer tanrısı Ülgen), alt dünyanın (Yer Altı tanrısı Erlik) tam ortasında bulunur ve bu üç dünyayı kökleri, gövdesi, dalları ile birbirine bağlar arasında geçişler sağlar. Bu ağaca yapılan dilekler, adaklar ağacın dalları vasıtasıyla yukarıya gök tanrıya ulaşır.

Yol üstünde hayvanat Bahçesine uğruyoruz, en ilgimi çeken beyaz ve siyah ayılar. Her ikisi de biyolojik olarak mucizeler yüklü bir hayvanlardır.  Kışa dayanıklı birkaç hayvan dışında hepsi kışın kapalı yere alınıyor.  Çok bakımlı bir yer değil gibi, hayvanlara yazık oluyor galiba..

Bir tepenin üzerinden buraya can veren Lena nehrini seyrediyoruz. Yakutistan’ın ortalarından doğup, yüzlerce koldan beslenerek kuzey buz denizine dökülüyor.

Rusya federasyonuna bağlı 22 cumhuriyet var, bunlardan altısı Türk soyuna bağlı özerk cumhuriyetlerdir. Saha Cumhuriyeti, Tuva Cumhuriyeti, Hakasya Cumhuriyeti, Altay Cumhuriyeti, Baş Kurdistan cumhuriyeti ve Tataristan. Bunlar federasyona bağlı Türk soyundan özerk cumhuriyetler. Türkçe konuşan devletler ise, Türkiye, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Türkmenistan.  Bunlar kendi bayrağı ve Bağımsız parlamentosu olan cumhuriyetler. Uluslararası Türk Kültürü ve Teşkilatı, Türk Soyuna bağlı gözlemci statüsündeki ülkeler ise, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Moldovya da bulunan Gagavusya özerk Türk Cumhuriyetidir.

**

Yakuts da iki doğal gaz çevrim santrali var, merkezi ısıtma ve genel aydınlatma bu santrallar üzerinden oluyor. Herhangi bir sebepten bu santrallerin arızalanması veya gaz kesintisi halinde özellikle kışın en fazla iki gün dayanılabilir. Böyle bıçak sırtı bir hayat.

Lena nehri buranın en önemli hayat damarlarından biri ve bunu besleyen 800 göl ve 700nehir var. Yani burası göller ve nehirler ülkesi gibi. Lena nehri bazı yerlerde 10-15 km. genişliğine kadar çıkabiliyor, kışın 5-6 metre kalınlığında buzlanan nehir üzerinden tonlarca ağırlıkta kamyonlar geçebiliyor. Yazın ise aynı güzergahta feribotlar çalışıyor.  Biz de Lena’yı feribotla geçip karşı sahilde 1000 nüfuslu Nizhny-Styakh şehrine gidiyoruz. Hafif kahve molası ve iki saat mesafede Kyrylyye Şelalesi. Hayalimiz, metrelerce yüksekten akan haşmetli bir şelale görmek. Gördük!  Yarım metre taşın üstünden atlayan su. Gene de akan suyun sakinleştirici sesi hepimizi yumuşattı.  Kırsal kesimdeyiz, yollar bozuk ve tozlu, araç için de hoplamalar zıplamalar başladı.

Yolda bir Şaman ağacı daha hemen durup bol resim adaklar, bakalım bu sefer tutturabilecek miyiz…

Tekrar hoplaya zıplaya yola devam, Buluus buzuluna gidiyoruz. Vadi içinde donmuş göl yatağı, burada buzlar erimiyor kalın tabaka halinde kendini muhafaza ediyor. Hafiften erise bile tamamen yok olmadan dondurucu mevsime kadar idare ediyor. Ortalık hareketli, buranın meşhur homus sanatçılarından biri buzlar üstünde filim çekiyor.  Hemen bizde devreye girip fotoğraf video kayıt falan çekime dahil olduk.

“Homus”, bu coğrafya da çok bilinen dişlerin arasına sıkıştırılarak çalınan ince şerit halinde iki metalin el ile titreşim yaptırılması sonucu ses çıkaran yöresel müzik aleti. Metal şeritler el, dil ve dudak hareketleri ile farklı tonlarda ses çıkartılarak geleneksel müzik yapılıyor. Aslında çalması hiç kolay değil küçük yaşlardan başlamak lazım.  Önceleri sesi kulağı biraz tırmalayıcı gibi geliyor ama sonra alışıyorsunuz, hoşunuza bile gidiyor. Sonunda filim ekibin içlerine fazla girdik galiba, adamlar bizi kibarca kovdular, zaten epey foto ve video kayıt yapmıştık. 

Geceyi 500 nüfuslu Elenka kasabasında getireceğiz. Gün uzadı, yollar bozuk hafiften gelmeler başladı. Aranıyoruz ama beklenen tesis gözükmüyor.

Sonunda gözüktü, göründüğü kadarıyla gece zor geçeceğe benzer, birkaç barakadan ve eski otobüslerden yapılan konaklama yeri.

Arabadan inince tam teçhizatlı kuvvetli bir sivri sinek ordusu neşe içinde yeni mallar geldi diye bizi karşılıyor. Savaş hemen başladı, bizim taraftan şak şuk sesler geliyor ama alçak sivrisinek ordusu acımasızca saldırıyorlar. Gelen takviyelerle daha yoğunlaştılar şerefsizler.  Makinalı tüfekle taranmış gibiyiz her tarafımız kabardı, herifler acımasızca pantolonun, gömleğinin üzerinden bile sokuyorlar, ilaç, sprey falan çaresiz.  Sonuç, alçak sivrisinek ordusu açık ara savaşı kazandılar. Biz yemek yerken onlarda bizi yemeye devam ettiler…Bütün gece saldırılar devam, gerçi bende kanımı yerde bırakmadım düşman sivrilerden epey etkisiz hale getirdim.

Sivrilere rağmen akşam ortada ateş etrafında keyifli sohbet..

Burada konaklama sebebimiz, yarın ki tekne yolculuğu için en uygun yerin burası olması.

**

Gece epey yağmur yağdı, sabah hava diğer günlere göre soğuk. Sabah teknelerle Lena nehri üzerinde güneye gidiyoruz birkaç saat sonra 2012 yılında Unesco dünya Mirası listesine giren Lena Pİllars, yani Lena sütunlarına geldik. Tekneler küçük olunca rüzgar üstümüzde, biraz üşüdük gibi sorun olmaz umarım.  Nehirden harika bir görüntü.

Lena Sütunları, 500 milyon yıl öncesinden Kambriyen dönemlerde oluşmaya başlayan 150-300 metre arasında değişen yüksekliğinde toplam 80 km. uzunluğunda doğal oluşumlar. 

Dağlar on binlerce yıllık süreçte yaz ile kış arasındaki   büyük sıcaklık farklı, yağmur, rüzgar gibi doğa olayları sonucu diklemesine bazı yerlerde aşınmalar oluşunca, kalan sert dayanıklı kısımlar sütunlar şeklinde ortaya çıkmış. Birçok yerde sütun görünümündeki parçalar bağımsız duruyorlar, muhtemelen bir gün çökecekler ve arkasından yenileri oluşacak. Muhteşem bir taş ormanı oluşmuş, doğanın dayanılmaz gücünün yarattığı eşsiz görüntü…

En tepeye tırmanıyoruz, muhteşem manzara, yukarıdan bakınca daha iyi anlaşılıyor. Saymadım ama yüzlerce merdiven tırmandık herhalde, keyfini çıkardık buranın şimdi dönüş başlıyor.

Burası tam günümüzü aldı, her şeye değdi doğrusu…

**

Sabah önce mamut müzesi. 5 milyondan fazla yıl öncesinde, bu coğrafya mamutların en yoğun olarak yaşadıkları bölgelerden. Yeraltında oldukça fazla sayıda mamut fosili olduğu biliniyor ancak binlerce yıldan beri donmuş vaziyette olan toprağın altından çıkarmak kolay olmuyor. Ancak birkaç tane çıkartılabilmiş onlarda müzelerde koruma altında.

Gerçek boyutta kocaman bir mamut fosil iskeleti orta yerde duruyor, her ne kadar fillerin ataları olsalar da hem boyut hem de diğer bazı özellikleri farklı.

 Milyonlarca yıl önce bizonlar, atlar, kurtlar gibi bölge hayvanları buradan Bering Boğazı üzerinden Amerika ya göç etmişler. Yani özellikle bizon, at ve kurdun ana vatanı burası. Sonraları insanlarda yürüyerek yaptıkları göç ile bu günkü Amerika kıtasına gelmiş yerleşmiştir. 

 Bugün de hava soğuk, aynı gün içerisinde 10-15 derece birden düşebiliyor. Bu kadar hızlı değişime biz pek alışık değiliz, hapşırmalar tıksırmalar başladı.   Lahana gibi giyindik ama çevrede birçok insan şort kısa kollular ile dolaşıyor.

Burada gerçek bir şaman başı ile görüşmeyi yaşantılarını onlardan dinleyip izlemek çok istedim ancak beceremedik. Şehirleşmeler artınca şehir içinde bu tip kültürleri bulmaz çok zor. Yakuts’a en yakın gerçek şaman köyü uçakla birkaç saatlik mesafe. Burada uçaklarda çok tarifeli seferler olmadığı için, yapacak bir şey yok. Biz de turistik şaman gösterisi ile yetinmek durumundayız.

Şaman evine gidiyoruz. Önce bir şaman evinde günlük eşyalar, seremoni esnasında kullanılan ritüelik malzemeler, hepsi hakkında bilgi. Şamanlar da ateş ve güneş çok önemli, ateş ile ilgili bir şaman ritüeli gösterdiler, gerçekten ilginç, arasan bizim kültürümüz ile ortak çok şey bulursun. Kadın ve erkeğin ayrı ayrı yapmak durumunda olduğu işler, yaşamları hakkında bilgiler..

 Sonunda falımıza da bakıldı, herkesin durumu, geleceği falan iyi çıktı, merak edilecek bir şey yok, gözümüz aydınlar olsun.

Milat dan çok öncelerinde, insanlar toplu olarak yaşamaya başlamasıyla birlikte bazı değerler gelişir. Öleceğini bilen ve ölümden korkan, çevrede tanımlayamadığı anlayamadığı olaylardan çekinen insan bunlara karşı bazı koruyucu değerlerler üretmeye başlar. Fetiş objeler ile başlayan bu davranışlar fetişizm olarak gelişir.  Sonraları yaşanılan coğrafya ya bağlı olarak farklı inanışlar oluşur, bunların en bilinen, yaygın ve en uzun süreli kalıcı olan Şamanizm dir. Şamanizm’in diğer bütün Pagan inançlar gibi kurucusu ve lideri yoktur. Çok eskilere hatta taş devrine kadar uzandığı iddia edilir. Özellikle Asya coğrafyasında çok yaygın olarak görülür.

Şamanizm kelime kökeni olarak Tunguzca olup insanlığın ve Türklerin de uzun yıllar inandığı inançlardan biridir. Şamanlar; tanrılar, insanlar ve ruhlar arasında bağlantı kurmak, aracılık yapmak, hastalıklara çare bulmak yer ve gök tanrılara adanan adakları kesilen kurbanları ulaştırmak, kötü ruhları kovmak, iyi ruhlar ile ilişkide olup gelecekten haber vermek gibi konular ile ilgilenirler. Bütün bunlar toplumun içinden genellikle inisinasyon yani seçilmiş olmak veya el verme yöntemi ile belirlenen şaman başları tarafından yapılır. En etkili şamanlar kolayca transa geçebilen ve genelde toplumdan soyut olarak yaşayan kadınlardan olur. Trans haline geçmesi için gerekli en önemli eşyaları, üzerinde değişik objeler ve bazı hayvan parçaları olan elbiseleri ve ritmi ile transa geçtiği ve ayinin gidişatını yönlendirdiği davuludur.

Şamanlık, temelde birçok ortak değerleri olsa da bulunduğu coğrafyaya göre farklılık gösterir.  Şaman inancına göre dünya, gökyüzü, yeryüzü ve yeraltı olmak üzere üç kısma ayrılır. Gök tanrı Tengri, gökyüzü aydınlık alemi, yukarı alemi ona bağlı iyi ruhlar temsil der. Tanrı Ülgen yer yüzünü yani “orta dünyayı” insanlar ve toprak üstünde yaşayan canlıları temsil eder. Yeraltı dünyası yani aşağı dünyayı ise tanrı Erlik ve ona bağlı kötü ruhlar temsil eder. İyilik yapan, şifa dağıtanlara “ak Şaman, yeraltı dünyasını kontrol eden, kötü ruhları yönlendiren Tanrı Erlik’in yönetiminde olanlara “kara şaman” denir. Şamanlığın temelinde insan ve doğanın beraberlik uyumu düşüncesi vardır. Evren, dünya, insan, hayvan, bitkiler ve doğa bir bütün olarak düşünülür ve ona saygı duyulması gerekliliği vardır.  Şamanların bir diğer temel inanışları da insan neslinin sonsuza kadar devam etmesi gerektiğine inançtır. Bu nedenle Şamanlar, kendilerini atalarına ait hayatın devamı olarak görürler, çocuklarının da kendi hayatlarının devamı olacağını kabul eder. Bu nedenle çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için uğraş verirler. Kötü ruhlar insanların en büyük düşmanlarıdır, insanlara ve hayvan sürülerine hastalık göndermek suretiyle kurban isterler. Kötülüklerden korunmak için bunların istediklerini yerine getirmek gerekir.  Ne istediklerini ancak gücünü göklerden ve atalarının ruhlarından alan Şamanlar bilir.

Semavi dinlerin hepsi de bu inanışların etkisinde kalmışlardır. Türkler de M.S 700 lü yılların başında Araplar ile girdikleri savaşı kaybedip zorlama ile İslam dinini kabul etmelerinden sonra da Şaman geleneğin izlerini muhafaza etmişlerdir. Günümüzde de bile halen Şaman geleneği devam etmektedir. Özellikle Asya coğrafyasında olan ve sayıları gittikçe azalmakla birlikte günümüzde yaklaşık olarak 650.000 kadar taraftarı olduğu tahmin edilmektedir

Şaman evinden sonra Permafrost tünellerine gidiyoruz. Önce permafrost nedir..

Permafrost, yer yüzeyinin birkaç metre altında başlayan, oluştuğu bölgeye göre derinliği değişen, sürekli donmuş halde bulunan toprak katmanı. Yakutsk ve çevresinde bu katman, bazı yerlerde yerin 4m altından başlıyor ve yaklaşık 15m’ye kadar iniyor. Bu katman on binlerce yıldır donmuş halde olduğu için toprağın altında onun ile birlikte donmuş olan her şeyi de içinde koruyor.

Bu katmalarda açılan tünelleri, doğal soğuk hava deposu olarak kullanmak mümkün, ancak permafrost tünellerinin üzerine veya yakınına yapılan yerleşim bölgeleri, inşaatlar alt ve üst yapılar yarattıkları ısı nedeniyle zaman içerisinde buzlanmalar çözülüp çökme yapabiliyor. Yani donmuş halde iken sıkı ve dayanıklı olan toprak, ısı değişikliği olmaya başlayınca gevşek ve dayanıksız olabiliyor. Bu nedenle üzeri veya yakınına yapılan yapılarda zaman içinde çökme kırılma gibi tehlikeler oluşabiliyor. Bu coğrafyada özellikle permafrost bölgelerinde, yerin 15 m derinliğine kadar çakılan kazıklar üzerine ve yerden ortalama bir metre yükte olacak şekilde inşa edilir. Bu, yapıda oluşacak ısının toprağa geçmemesi içindir.

İşte bu permafrost tünellerinden birine giriyoruz. Önce ayakkabılar kontrol, kayan veya uygun olmayan ayakkabınız var ise oradan ayağımıza uygun ayakkabı, üzerimize de kalın palto giyip içeriye giriyoruz. Tünelin içi, bütün çevre buz tabakası ile kaplanmış, hatta oluşan buzlardan ciddi heykeller, kaydıraklar bile yapmışlar bir de bunları renkli led ışıklar ile süslemişler. Yani içerisi bayram yeri gibi. Normal de içeride buzlanma olmaması gerekir, -50 civarında ki sıcaklıkta toprak kendi hali ve renginde donmuş vaziyette olmalı. Tünele giren ziyaretçilerin yıllar içinde nefeslerindeki su buharı soğukta donarak böyle buzdan tabaka oluşturmuş.  Gene de güzel ve değişik bir deneyim. Bir süre sonra soğuğu hissetmeye başlıyoruz, tamamdır..

Yakutistan’ın ancak %1 i tarıma elverişli. Genellikle nehirlerde balık, ormanlarda kürk hayvanları avlanıyor. Bunun dışında soğuğa dayanıklı Ren geyikleri ve at beslenir. Bu sert iklim şartlarına rağmen Yakutistan yeraltı madenleri yönünden zengin bir ülke. Elmas, altın, doğal gaz, kömür, gümüş ve bakır çıkarılmaktadır. Petrol yataklarının yanı sıra dünya elmas üretiminin%20 si, Rusya da ki altın madenlerinin %40 ı burada bulunuyor. Elmas ve altının Saha yurdunda önemli bir yeri vardır. 

Yakutistan’ın mutfağı, öncelikle balık, ren geyiği ve at eti üzerine. En çok tercih edilen yemek “stroganina” denilen balık, nehirde yakalandıktan sonra dondurulup ince yaprak şeklinde donuk vaziyette servis ediliyor. Buzlu balık gibi.. -50 derecede bile beslenebilen Yakut atları, etinden ve sütünden istifade ediliyor. İnce dilimlenmiş füme olarak servis edilen at eti gayet güzel, ayrıca insan organizmasından radyoaktif parçacıkları temizlediği de söylenir. Bizde yedik, bütün parçacıklardan temizlenmiş durumdayız. Aslında at eti burada yemeklerde farklı şekilde çok kullanılıyor. Ren geyiği de gayet lezzetli yemeklerden.

Böylesine zorlu iklim koşulları ve yerleşim yerlerindeki nüfusun az olması nedeniyle ulaşım için asfalt yol, demiryolu pek yapılamıyor, ulaşım büyük ölçüde uçak veya helikopter, böyle olunca ülkede farklı büyüklükte 200 den fazla havaalanı var. İhtiyaç malzemeleri de ağırlıklı olarak Moskova ve Rusya içindeki merkezlerden geliyor.

Yakutistan, kuzey doğu Sibirya’da, 1 milyon nüfusun çoğunluğu Türk boyu Saha Türklerinden olan dünyanın en büyük ve en soğuk ülkelerinden biri. Farklı bir dünya, farklı alışkanlıklar, şartlara bağlı oluşan yaşam şekli. Fazla turistin gelmediği, Şaman ruhunun yaşandığı, farklı gelenekleri ve inançları olan sıcak kanlı insanların diyarı.

Gene de canım vatanım, değerini anlamıyorsak da iklimi, doğası her şeyi ile sen başkasın.. 

Sevgilerimle

Hayrettin Kağnıcı

YA

error: iletişim : hayrettin@ozka.com